13 Ağustos 2025
  • Antalya30°C

TÜRKİYE ÜZERİNE TEZLER

Eşref Ural

12 Ağustos 2025 Salı 16:21

Biliyorum, yazının başlığı Prof. Yalçın Küçük’ün o pek meşhur beş ciltlik eserinden mülhem. Aslında “mülhem” de değil, tıpkısının aynısı. Hem bu vesile ile uzun yıllardır hasta yatağında yatan Yalçın Hoca’yı da anmış olalım. Kendisine şifalar diliyorum.

Evet, son iki asır boyunca okuryazar bütün evlatlarımızın, entelektüellerimizin, aydınlarımızın sorduğu bir soruyu, şimdiki kuşaklar da sormaya devam ediyor; “ne olacak bu memleketin hâli?”. Yeryüzünde başka bir ülke, başka bir millet var mıdır ki tam iki yüz sene boyunca hep memleketin dertleriyle, meseleleriyle, geleceğiyle meşgul olmuş olsun. Araştırmak gerek, ama ben başka bir ülke daha olduğunu sanmıyorum.

Evet, sevgili dostlarım, son zamanlarda hakikaten bu ülkede “bir şeyler” oluyor. Ama aslında şöyle ifade etmek daha doğru olur; “öteden beri olmakta olanlar son şeklini alıyor”. Bu günlere bir günde gelmedik, bir hikayesi var. Evvelâ her birimizin şahitliğinde sergilenen ve her birimizin içinde rol aldığı bu hikayeyi çok kısa olarak hatırlayalım, sonra da geleceğe dair tahminlerde bulunmaya çalışalım.

Daha önceki yazılarımda da ifade ettim, Türkiye’nin 1923’de ilân edilen “seküler-laik ulus devlet” formatından çıkarak başka ve yeni bir rotaya sevk edilmesinin tarihi 1960’ların ortalarıdır, tam konsensüs halinde alınmış bir “devlet kararıdır”. Bu yeni rotanın tek cümlede özeti şudur; daha muhafazakar ve islami rengi daha belirgin bir toplum modeli ve Kürt etnik kimliğinin öne çıkacağı bir Türkiye coğrafyası! Dikkat ederseniz, Türkiye’nin son altmış yıldaki toplumsal/siyasal hikayesi islami cemaatler, tarikatlar, İmam-Hatipler ve Kürt meselesi çerçevesinde yaşanmıştır, bunların dışında bir kavram yoktur toplumsal hafızada.

70’li, 80’li ve 90’lı yıllarda yaşanan sosyal, siyasal ve ekonomik kargaşada son derece yorgun düşen Türkiye, artık yeni bir siyasi programa hazırdı. Bu yeni dönemin kodları islami kavramlar esas alınarak yazılacaktı ama, kesinlikle Batı Bloku’na yakın duracaktı. İslamcı Milli Görüş geleneğinden ayrılan yeni bir kadro, tam da bu “yeni Türkiye” programına uygun görünüyordu. Ve bilindiği gibi Ak Parti’nin siyasi macerası bu ortamda başladı ve yirmi üç senedir aralıksız devam ediyor.

Ak Parti’nin ve bilhassa Erdoğan’ın bu uzun yürüyüşüne toplumun geniş kesimleri hiç tereddütsüz destek verdi. Ama sadece onlar değil, Erdoğan’a “muhalif” olan pek çok kesim, parti ve lider de ona zor zamanlarında büyük destek oldular. Örneğin CHP’nin Erdoğan’ın siyasi yasağını, üstelik anayasayı çiğneyerek, kaldırması ve onun Başbakanlık yolunu açmış olması asla unutulmayacak bir destektir, tarihi değeri çok yüksektir.

Yine aynı şekilde, 2015 yılına kadar görünürde Erdoğan’a en sert muhalefeti yapan Devlet Bahçeli’nin, birdenbire “getir tek adam anayasasını, seninleyiz” diye çıkış yapması, tarihin akışını değiştiren kavşaklardan birisidir.

2018 ve 2023 seçimlerinde Meral Akşener Hanımefendinin sergilediği tavır da asla unutulamaz ve pek değerlidir. 2023 demişken, bütün sağduyulu toplum kesimlerinin itirazlarına ve pek çok ciddi anketin sonuçlarına rağmen CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun adaylık ısrarı hiç kuşkusuz çok kıymetli idi. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu noktada CHP’ye ne kadar teşekkür etse azdır.

Demek oluyor ki Türkiye’nin bu günlere gelmesinde “herkesin” gücü oranında katkısı var. Hiç kimse sütten çıkmış ak kaşık değil. Benim asıl merak ettiğim ve bir türlü cevap veremediğim soru şudur; bu nasıl bir sistemdir ki, bir İslamcı ile bir Cumhuriyetçiyi, bir Türk milliyetçi ile bir Kürt milliyetçisini tek rotada tutabiliyor? (Burada “sistem” derken, sadece ülke içindeki mekanizmalardan söz etmiyorum, küresel dünya sisteminden söz ediyorum, büyük devrimci Hikmet Kıvılcımlı olsa buna “finans-kapital” derdi).

Peki bunca olan bitenden sonra yazımızın başlığına dönelim ve Türkiye’nin geleceğine dair tezlerimizi sıralayalım.

Birinci tez: daha önce de yazmıştım, Türkiye “ulus-devlet” modelinden çıkıyor ve milli, etnik, kavmî, dini ve mezhebi kavramların daha belirgin olacağı yeni bir dönemin kapısından giriyor. Belki de girdi. Gelecek yıllarda siyaset sosyolojisi bu kavramlar üzerinden şekillenecek.

İkinci tez: Türkiye, Batı ile siyasi ve ekonomik ilişkileri devam etmekle birlikte, daha çok Ortadoğu coğrafyasının gündemiyle ve sorunlarıyla meşgul bir ülke olacak.

Üçüncü tez: Mevcut TBMM yeni bir anayasa yapacak ve bu yeni anayasada “ulus-devlet” modeline vurgu yapan maddeler olmayacak. Yeni anayasa 400 rakamını zorlanmadan aşacak.

Dördüncü tez: Ak Parti-Erdoğan iktidarı ilk seçimde sona erse bile, bu “yeni Türkiye” programı yoluna devam edecek.

 

 

 

 

Bu yazı toplam 685 defa okunmuştur.
Yorumlar