SINIFTA ÖĞRETİLEN, HAYATTA KONUŞULAMAYAN YABANCI DİL

ŞÜKRAN KAYA
09 Aralık 2025 Salı 20:09
Türkiye’de hemen herkesin ortak bir tecrübesi vardır:
Ortaokulda başlar, lisede devam eder, üniversitede zorunlu ya da seçmeli ders olarak sürer… Yıllar boyunca yabancı dil dersi alırız. Dil bilgisi kurallarını ezberler, sınavlardan geçer, diplomayı alırız. Ama mezun olduğumuzda basit bir sohbeti bile sürdüremeyiz. Peki, bu çelişkinin sebebi nedir?
Sorun, yabancı dilin öğretilmiş gibi yapılması, ama öğrenilmemesidir.
Türkiye’de yabancı dil eğitimi uzun yıllardır aynı kısır döngünün içinde ilerliyor. Eğitim sistemi dili bir iletişim aracı olarak değil, çoğunlukla bir ders olarak ele alıyor. Dil bilgisi kuralları, zamanlar, istisnalar… Hepsi kağıt üzerinde kusursuz. Ancak dilin özü olan dinleme, konuşma ve etkileşim sınıfta neredeyse yok.
Sınav Odaklı Sistem, İletişimi Dışlıyor
Ortaokuldan üniversiteye kadar yabancı dil, büyük ölçüde sınav odaklı öğretiliyor. Çoktan seçmeli sorular, boşluk doldurmalar, çeviri alıştırmaları… Oysa gerçek hayatta kimse karşımıza “doğru şıkkı işaretle” diye çıkmıyor. Yabancı biriyle konuşurken sınav değil, cesaret, akıcılık ve hata yapma özgürlüğü gerekiyor.
Sistem ise hatayı cezalandırıyor. Yanlış telaffuz yapan öğrenci susmayı tercih ediyor, konuşmaktan çekiniyor. Zamanla dili öğrenme isteği değil, dili korkuyla karşılama duygusu gelişiyor.
Öğretmen Yetiştirme ve Yöntem Sorunu
Bir diğer önemli başlık öğretmen yetiştirme meselesi. Çok sayıda öğretmenimiz bilgili ve özverili; ancak sistem, öğretmene de alan tanımıyor. Kalabalık sınıflar, haftada birkaç saate sıkışmış dersler ve müfredat baskısı… Bu koşullarda konuşma temelli, etkileşimli bir eğitim vermek neredeyse imkânsız.
Ayrıca üniversitelerde okutulan hazırlık programları da çoğu zaman bir “formalite”ye dönüşüyor. Öğrenci geçmek için öğreniyor, öğrenmek için konuşmuyor.
Dil Maruz Kalınarak Öğrenilir
Yabancı dil öğrenmek, matematik formülü ezberlemek gibi değildir. Dil; duyularak, konuşularak, günlük hayata karışarak öğrenilir. Ancak Türkiye’de öğrencilerin büyük bölümü dili yalnızca sınıfta, ders saatleri içinde görüyor. Dizi, film, müzik, okuma ve doğal kullanım teşvik edilmiyor; hatta çoğu zaman “oyalanma” olarak görülüyor.
Oysa Avrupa’da ya da İskandinav ülkelerinde öğrenciler dili sınıfın dışında da yaşar. Bizde ise yabancı dil, okul zilinden çıkınca kapanan bir defter gibidir.
Sonuç: Yıllar Var, Yetkinlik Yok
Bugün üniversite mezunu, hatta yüksek lisans yapmış binlerce genç; yabancı dil bilen değil, yabancı dil dersi almış bireyler olarak hayata atılıyor. Bu durum yalnızca bireysel bir eksiklik değil; ülkenin akademik, ekonomik ve kültürel kapasitesini sınırlayan yapısal bir sorundur.
Eğer gerçekten yabancı dil öğretmek istiyorsak;
– Konuşmayı merkeze alan bir modele geçmeli,
– Sınavı değil iletişimi ölçmeli,
– Öğrenciyi hatasız değil, cesur konuşan birey olarak yetiştirmeliyiz.
Aksi halde aynı soruyu sormaya devam edeceğiz:
“Bunca yıl ders aldık… Neden hâlâ konuşamıyoruz?”
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 1983 Antalya Son Haber
