26 Aralık 2024
  • Antalya10°C

KILIÇDAROĞLU DAVASININ ANLATTIKLARI

Eşref Ural

27 Kasım 2024 Çarşamba 11:16

CHP’nin önceki dönem genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun seneler evvel yapmış olduğu bir konuşma nedeniyle yargılandığı dava, Türkiye gündemine kelimenin tam anlamıyla bomba gibi düştü. Ülkenin çeşitli şehirlerinden gelen partililer ve bazı sivil toplum örgütleri, kalabalık bir topluluk oluşmasına vesile oldular. Belli ki günler öncesinden bir hazırlık varmış. Kemal Bey mahkemede son derece etkili, geri adım atmayan ve adeta iktidara meydan okuyan bir konuşma yaptı.  Ben bu köşe yazısında, bu davanın bazı açılardan kısaca analizini yapmaya çalışacağım.

 

A-) İktidar Açısından:

Sanıyorum bu ülkede siyaseti izleyen hemen herkesin bildiği bir sırdır; iktidar, bilhassa 31 Mart yerel seçimlerinden itibaren, CHP içinde kargaşa çıkartma, kaos üretme noktasında bazı hamleler yapmaktan geri durmuyor. Ve bu hususta elindeki her türlü imkânı kullanmaktan da çekinmiyor.  Bu dava neticesinde ortaya çıkmıştır ki Kılıçdaroğlu daha da güçlenerek parti içinde ağırlık merkezi olduğunu ispatlamıştır. Dolayısıyla, bu tarihten itibaren CHP içinde ekipler savaşı daha da hız kazanacak ve bu parti enerjisinin çoğunu kendi içine harcamaya başlayacaktır. Elbette bu tablo iktidar blokunun en çok arzuladığı bir süreç olacaktır.

B-) Türkiye Açısından:

Beğenelim ya da beğenmeyelim, şu anki siyasi tabloda muhalefet blokunun lokomotif adresi CHP’dir. Açıkçası bu günkü siyasi fotoğrafa baktığımızda, belli bir oy oranına sahip başka bir muhalefet partisi de ne yazık ki yoktur. (Bazı okurlarımız “DEM Parti’yi saymıyor musun” diye itiraz edebilirler, kendi zaviyelerinden haksız da sayılmazlar, ama ben DEM Parti’nin benim anladığım anlamda henüz bir “Türkiye Partisi” olduğu kanısında değilim, bu nedenle kategori dışında tutuyorum. Eğer bir gün Türkiye Partisi olmaya karar verirlerse, elbette onu da sayarız). Dolayısıyla, CHP içinde ortaya çıkan her türlü gelişme, doğal olarak, sadece CHP  açısından değil, Türkiye’nin gidişatı açısından da sonuçlar doğuracaktır. Bu bağlamda CHP Türkiye’nin kaderine en fazla etki edebilme kabiliyetine sahip bir siyasi yapıdır ve yaptığı doğru ya da yanlış işler, salt partiye değil, ülkenin kaderine de yön verecektir.

 

C-) CHP Açısından:

Genelde Türkiye solunun ve özelde CHP’nin, 12 Eylül günlerinden bu yana  “lider çıkartamama” gibi bir sorunu var. Açık söyleyelim, CHP’nin son elli senelik tarihinde Bülent Ecevit’ten başka toplumun her kesimine hitap edebilen karizmatik bir lider çıkmadı. Seversiniz, sevmezsiniz, yeni nesil siyasi kadroların içinde CHP bünyesinden yetişerek toplumda karşılığı olan bir tek isim çıktı; Muharrem İnce! Ancak, gerek şahsi hataları gerekse parti içindeki alicengiz oyunları nedeniyle İnce oyun dışına atıldı!  Şu anda CHP’nin iki “yıldız oyuncusu” var, birisi İBB Başkanı E. İmamoğlu; ANAP teşkilatlarında yetişmiş sol kültür iklimine yabancı bir isim. Diğer “yıldız” Ankara Büyükşehir Belediye başkanı Mansur Yavaş. Söylemeye bile gerek yok, çekirdekten ülkücü! Peki CHP niçin kendi ortamı içinden yetişip toplumun geneline hitap edebilecek derinlikte ve seviyede isim yetiştiremiyor? Bu soruya da CHP’liler kafa yorsun, biz yeniden Kılıçdaroğlu davasına dönelim.

 

Bu dava ile Kemal Kılıçdaroğlu CHP’nin ağırlık merkezi olduğunu herkese ilan etti. Kendisi tekrar genel başkan olabilir mi, bilemiyorum, olmak istediğinden eminim. Ama kesin olan şu ki, dün itibariyle Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin anahtarını elinde tuttuğu kesinleşti. Artık parti içinde hiç kimse Kılıçdaroğlu’nun onayı yahut rızası olmadan bir atraksiyon yapamaz, İmamoğlu dahil.

 

Tahminim odur ki CHP önümüzdeki zaman içinde daha fazla iç meseleleriyle meşgul olacak. Bazı aktörler güç kaybedecek, bazı ekipler daha da güçlenecek. Ve bu gelişmelere bağlı olarak hepimiz CHP’yi yorumlamaya devam edeceğiz. Dün bir sohbet masasında bir arkadaşım CHP içindeki bu gerilimin yeni bir sosyal-demokrat parti doğurma ihtimali olur mu diye sordu. Cevabım şudur; hayır, hiç ihtimal vermiyorum. CHP siyaset sahnesinde olduğu sürece ikinci bir sosyal-demokrat parti ya doğamaz, ya da ölü doğar!

 

Ve yüz yıllık geçmişi olan ve iktidar olma ihtimali epey yüksek bir siyasi parti düşünün ki, bir yıl önce genel başkanlığa layık gördüğü bir adamı yetersiz bularak, (ama gerçekten de yetersiz) indirmeye karar veriyor; ve yerine düşünülen en güçlü isim de, tam on üç yıl parti genel başkanlığı yapmış ve bu süreçte yapılan on üç seçimin tamamını kaybetmiş bir siyasi aktör. Yetmiş altı yaşında. Diyeceklerim bu kadar. Bunun üzerine söz söylenemez.  

Bu yazı toplam 389 defa okunmuştur.
Yorumlar