24 Nisan 2024
  • Antalya17°C

ANCAK BİLİME İTİBAR EDENLER KAZANIR!

Ergün Efe

17 Ocak 2020 Cuma 06:47

Dünya’da söz sahibi olmanın yegane sözcüğü dün de bilim idi, bugün de bilim.
Son 5000 yıllık insanlık tarihini incelediğimizde, her ne kadar görünürde din, kahramanlıklar, toplumlara göre has özellikler taşıyan semboller ve de savaş taktikleri kimi devletlerin başka devletlere kıyasla daha uzun hüküm sürmesine ciddi katkı sunmuş olsada, gerçekte daha çok devletlerin ömrü devleti yönetenlerin bilime (özellikle de savaş teknolojisine) verdikleri önem kadar hüküm sürmüştür. Çünkü, teknolojisi gelişmiş olan devletlerim askerleri savaşlarda daha az can veriyordu, ayrıca daha az asker bulundurmasına rağmen, daha çok savaş kazanıyordu. Kaldı ki, “Daha az asker” demek daha az masraf da demekti. (Bugünde aynı, değişmedi.)
Dünya’da bilim merkezleri veya ciddi teknolojik gelişmeler gösteren önemli devletler Çin, Hindistan, Mısır, daha sonra 450 yıl kadar (850-1300 yılları arası) geniş İslam Coğrafyasında Semerkant, Endülüs, Şam, Bağdat v.s. olmuştur. En az 300-400 yıldır da bilim ve teknolojik gelişmeler daha çok Batı egemenliğinde sürmektedir.
İşte, bu gerçeği kabullendiğimizde değil, bu gerçeği kabul ettiğimizde ülke olarak daha hızlı kalkınacağızdır. Batı ile gerçek manada yarışır hale gelmek için analizler yaparken duygudan tamamen arınmamız şart!
Batının icat ettiği ameliyathane cihazlarını, uçağını, arabasını, elektriğini, telefonunu, cep telefonunu, internetini, hatta bir yerimiz ağrıdığında yine onların icadı olan ilaçları kullanıyoruz. Yetmez, Ulus devlet, demokrasi, pozitif hukuk, sosyal devlet ve özellikle mütedeyyin insanlarımızın ağzından hiç düşürmediği “Milli İrade” kavramı bile onların icadı. Peki, Milli İrade yolu ile oluşan demokrasiyi ve onun vazgeçilmezi olan evrensel hukuk normlarını biz de nihayetinde kendi milletimiz için istemiyor muyuz? 

Madem biz de bu değerleri insanımıza layık görüyoruz, o halde nasıl Batının çocukları müspet bilime dayalı kitapları okuyarak, oradan edindikleri bilgilerle Dünya’da söz sahibi oluyorlarsa, bizim çocuklarımız da müspet bilime yönelsinler, o müfredat ile okusunlar, onlar yerine biraz da bizim çocuklar Dünya’da söz sahibi olsunlar, Dünyayı yönetsinler, öyle değil mi? 

İstediğimiz zaten bu değil mi, Dünya’da söz sahibi olmak? İşte bu istek geriye giderek ilerlenebileceğini sanmak ile mümkün olmaz, bu ancak Batının ürettiği artı değerlerin üzerine bir artı değer daha koyabilmek ile mümkün olabilir!
Sayın Prof. Özgür Demirtaş’ın çok güzel bir sözü var, derki, “Evrensel olmadan milli olunmaz.” Ne kadar da yerinde bir tespit.
Ülkemizde bir parti ambleminde ‘ampül’ işareti var. Oradaki ampül aydınlığı simgelemektedir. Kimler düşünmüş ise, gerçekten çok güzel düşünmüşler, tebrikler. İşte o ampül kimilerinin “kafir” diye adlandırdığı, “Thomas Alva Edison” adında bir mucit tarafından icat edildi. Adam Müslüman değildi, ama ‘kafir’ de değildi. Edison Allah’a inanan, hiç bir Pazar ayinini kaçırmayan koyu bir Katolik Hristiyan idi.

İslam dininin bilimsel gelişmeleri kısıtlama gibi bir derdi yok!, varmış gibi empoze etmeye çalışanlar Din tüccarlarıdır. Kuran’da “Okumayın” diye bir ayete rastladınız mı? Aksine, okumayı sürekli teşvik eder. İnsanın cehaleti dini mensubiyetinden değil, cehaletine bağlı bilgisizliğindendir!
Hristiyanların Dini kitabı hala İncil! Onlar İncil’i değil, olaylara bakışını değiştirdi. “Yeniden yorumlamak” değiştirmek değildir. İmam-ı Azam ve nice İslam bilginlerin yaptığı da bu idi. Onlar Kuran’ı değiştirmedi, (haşa) ancak onlar yaşadıkları çağa göre Kuran’ı yeniden yorumladılar, onun için bugün onlara “Büyük Alim” derler. Bugün ki nakilcilerin aksine onlar sadece nakilci değillerdi, aynı zamanda da akılcılardı! (Bunu açmaya maalesef yer yok, ama ne demek istediğimi anlamayanların İmam-ı Azam’ın (Ebu Hanife) hayatını okumalarını tasfiye ederim) 
Müslümanlar inancını bu çağ ile örtüşen bir kalite seviyesine taşıyacak güçtedir. Kaldı ki, bu yeni bir şey de olmuş olmaz, çünkü 850 - 1300 yılları arası İslam coğrafyası bunu başarmıştı. Her şey insan için ise, her çözüm insanda demektir. 
Ne kadar zor durumda olursak olalım, Türkiye İslam coğrafyasının güneşidir. Bu güneşin ertesi gün açmaması için çok oyunlar oynanmaktadır. Onun için, çok hassas ve dikkatli olmalıyız.
Evet, eksiklerimiz çok, ama bizi o kalite seviyesine taşıyacak olan temel gereksinimleri Atatürk ülkemizi kurarken zaten atmıştır. Adı “Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti.” Olmayacak hayali arayışlardan artık vazgeçmeliyiz. 
Sorunlarımız sistemden değil, sistemin doğru işletilememesinden kaynaklı.

Ulus devlet modeli liderin sistemi değil, “sistemin lideri” anlayışı üzerine bina edilmiş bir sistemdir. Bunu hep birlikte anladığımızda çok şey kendiliğinden düzelecektir.

Bu yazı toplam 3068 defa okunmuştur.
Yorumlar